replika telefon ve modern islam

replika telefon ve modern islam

 replika telefon evet bugün sizlere en güzel bilgileri yazan replika telefon diyorki Batı medeniyetinin gücünü dehşetle algılayan Tahtâvî (Wendell 1972; 129) gibi Afgânî, Batı-egemenliğindeki dünyada kapıldığı derin özgürlük endişesinden, kurtuluş için maddî Batı medeniyetinin acilen benimsenmesi gerektiği sonucuna vardı. Afgânî’ye göre temelde bilimsel ve teknolojik devrimin eseri maddî bir medeniyet olarak algıladığı Avrupa’nın başarısı, bilimin ve onun gerektiği gibi uygulanmasından -teknolojiden-, Müslüman ülkelerin zaafı da bunlardan yoksun olmalarından kaynaklanıyordu (Mahzûmî 1980: 224-5, Hourani 1993; 114). O, İslam ülkelerinin

326 BEDRİ GENCERşiddetle ihtiyaç duyduğu teknolojik yeniliklerin yayılması için yabanc, kelime ve deyimlerin yerli dil tarafından benimsenmesini savunur. Batı daki bilimsel ve teknik yenilikleri oldukça yakından takip eden Afgânî Mısır’daki bazı makalelerinde cumhuriyetçilik ve anayasacılık gibi Batıh fikirlerin yanında telefonlara ve sadece birkaç yıl önce icat edilmiş fonog. raflara da atıfta bulunur (Keddie 1972: 90).Osmanh aydınları için Batı’nın maddî gücü, adil yönetimin eseriydi. İlk bakışta Afgânî (1987: 62-70)’nin “İstibdâd Hükümeti” başlıklı yazısında da siyasetin belirleyiciliği anlayışı görülür. Ancak yakından bakıldığında burada onun belki de İslam dünyasında ilk kez Comte’un düşündüğü şekilde bir teknokrasiyi savunduğu ortaya çıkar. Kenny (1966: 25)’nin İngilizceye “aydın hükümeti” [enlightened government) olarak çevirdiği “el-hül<ûmetü’l-mütenattısa” ile Afgânî’nin kastettiği “teknokra-si"dir. Ona göre bu bilirkişi {esâtîn) filozoflar, tedbirli ve basiretli bir baba gibi yaşadıkları sürece çocuklarının mutluluğunu sağlayacak şartlan hazırlamaktan ve kısa ve orta vadeli hazırlıkları yapmaktan geri durmaz. Bu bilirkişiler ülkenin ayakta durmasının ve reayanın hayatının ziraat, sanayi ve ticarete bağlı olduğunu bildikleri gibi bunların ancak iki hususa riayetle hakkının verilebileceğini bilirler: Gerçekte ikisinin esas sebebi olan birincisi, gerçek faydalı bilimler ve faydalı sanatlardır. İkincisi ise zirai araçlar ve sanayi makinelerinin hazırlanması ve kara ve deniz ticaretinin gelişimi için gerekli iletişim-ulaşım altyapısının sağlanması. Ona göre Batılı bilimsel icatlar, dine bir etkisi olmaksızın benimsenebilirdi (Keddie 1972: 165).
Tahtâvî’de olduğu gibi burada Afgânî’de de refah gibi geleneksel kavramların anlamlarının modernleştirildiğini görürüz. Osmanh’da terfîhi-i ‘ibâdillâh (Allah’ın kullarının refaha kavuşturulması) olarak anlatılan refahın temininin hükümetin temel görevi olduğu tezinde bir yenilik yoktur. Ancak Tahtâvî ve Afgânî gibi modernistlerde artık medeniyet, refah ve terakki kelimeleri özdeş hale gelir. Michel Foucault, modern devletin teknokratik mantığını “yönetim zihniyeti” {governmentalit}) kavramıyla anlatmıştı. Modern devlet, “yönetim için bilgilenme” düstu-runca nüfus ve ilgili özelliklerinin istatistiğini çıkararak toplumsal bedeni iyice tanımayı ve sürekli denetim altında tutmayı hedefler. İşte Afgânî (1987; 70), belki de İslam dünyasında ilk kez kullandığı kavra-
mıyla Batılı modernliğin bu yönünü Doğulu teknokratlara {esâtîn) örnek gösterir.
İSLAM'DA MODERNLEŞME ^ 327
Muhtemelen Tunuslu Hayreddin'in etkisiyle, Tahtâvî’de olduğu gibi sadece bilimsel-teknolojik değil, politik alanda da orijinalcilik anlayışı Abduh (1980; l/354)’da da bulunur. Ona göre din, şûrayı Müslümanlara vacip kılmalda birlikte onun nasıl uygulanacağı hakkında belli bir model önermemiştir. O yüzden faydalı bulunduğu takdirde bunu Müslümanlar-dan alarak özel bir sisteme dönüştüren ulusların demokratik rejimlerini model almakta sakınca yoktur. O da Tahtâvî ve Afgânî gibi pozitivistik bir zihniyetle İslam’ı bizzat medeniyet ve faaliyet (terakki) ile özdeşleşbrir (Hourani 1993; 139, 144). replika telefon Ona göre AvrupalIların servet ve güç kazanmalarını sağlayan temel faktör, bilim ve kültür alanında yaptıkları atılımdır; o halde ilk iş, bu bilimleri ülkede yaymak için olanca güçle çalışmaktır (Adams 1968: 135). Din, karakterlerini yeniden şekillendirdiği takdirde Müslümanlar bilimsel ve kültürel başarıda yarışarak AvrupalIlarla eşit hale gelebilirler.
İslam dünyasında gittikçe artan Batı-kaynaklı mekanik modernleşme süreci, doğal olarak Afgânî ve Abduh’un ümmetin bunalımının teşhis ve tedavisine ilişkin öncelikler sırasını değiştirmesine yol açtı. Afgânî’nin, İslam’ın bilim ve felsefeyle uyumu hakkındaki tezleri, gerçek amacı bakımından benzeri apolojetik yazılardan kritik bir farka sahipti. Sonraki yazarlar daha çok modem Batıcıları ikna etmek için İslam’ın bilim ve felsefeyle uyumlu olduğunu savunurken, Afgânî, benzer tezlerle daha çok dindar-muhafazakâr kesimi modern bilim ve felsefeyi kabul için iknaya çalışır (Keddie 1972; 160,161,165).
O, böylece tabir caizse bir taşla iki kuş vurmayı amaçladı. Bir yandan görünüşte, İslam'ın modern bilim ve felsefe ile uyumlu olduğunu ve dolayısıyla bunları kabul etmenin günümüz Müslümanları açısından bir mahzuru olmadığı, hatta modern bilgiye karşı mücadelenin aslında kendi dinlerine karşı mücadele anlamına geldiği, öte yandan ince bir stratejiyle, daha sonra Renan ile müzakeresinde açığa vurduğu gibi, aslında dinin de bilim ve felsefeye tâbi olduğu mesajını verdi. Nitekim onu İstanbul’daki son günlerinde tanıyan Seyyid Hüseyin Han Adalet isimli bir arkadaşının tanıklığına göre Afgânî, daha açık bir ifadeyle, İslam’ın başına gelenlerin sorumlusu olarak tuttuğu despotik hükümdarlarla ulemayı kastederek, " ...Onlar bilmeliler ki dini bilim kisvesine sokmadıkça bilin ve medeniyet insanları sınıfında yer
Abduh İçin değişim ve ilerleme, tartışmadan öteydi. Onun için_ nesil önce Tunuslu Hayreddin’in tartıştığı gibi samimi Müslümanlar,, modern hayat ve düşünce tarzım kabul edebilip edemeyeceği meseies geride kalmıştı; çünkü Müslümanların artık bunları kabul etmekten bac ka şansı yoktu. Câbertî'nin Batımın hem maddî, hem moral alanda üs tünlüğünü itirafı, krizin göründüğünden daha derin olduğunu gösteri yordu. Artık mesele, modern dünyada yaşayan birinin hala samimi bi Müslüman olarak kalıp kalamayacağı; diğer bir deyişle Müslüman kala rak terakkinin nasıl gerçekleştirilebileceği idi. Bu sebeple Afgânî'deı farklı olarak onun yazılarının çift-yönlü bir apolojetik mesajı vardı. Mesa jı, öncelikle Batı medeniyetinin kabulü konusunda çekimser davranar muhafazakâr Müslüman kesimden, ulemadan ziyade çağdaş dünyada biı hayat rehberi olarak İslam’ın veya aslında herhangi bir semavi dinin ye terliğinden kuşku duyan modern zihniyeti! aydınlara yönelikti. Zira po tansiyel gücüyle bu sınıf, iki ucu keskin bir kılıç gibiydi; bunlar, normatif sekülerizm safına geçtikleri takdirde ümmete en büyük tehlikeyi arz edecekler, tam aksine ikna edilerek İslam’a kazanıldığı takdirde ise İslam dünyasının kurtuluşu hareketinde başı çekecekti.replika telefon SUNDU..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder