replika telefonlar ve modern islam

replika telefonlar ve modern islam

 replika telefon sizlere bugünde yarında diger günlerde replika telefonlar yazmaya devam edecek Japon örneği, bu itibarla daha derinden sorgulanmaya muhtaçtı. Burada önemli olan, Batı’dan alınacak değerden-bağımsız şeylerin belirlenmesine imkân verecek “bid’atın ölçütü” meselesiydi. Hayreddin ve Kemal gibi öncü Müslüman aydınların düşünce tarzında eklektisizmin içeriğini belirleyen, orijinalizme bağlı misilleme anlayışıydı. Tunuslu (1986: 90-3) Hayreddin bunu daha net olarak ifade eder. İş, -yani

medeniyet- başkalarından çıkmış ve delillere uygun, hele de elimizdeyken alınmış (vurgu, BG) ise onu inkâr ve ihmale imkân yoktur, tam aksine görev, onu geri alarak istifadedir. Belli bir din mensubunun başkasının dinini yanlış görmesi, Avrupa toplumunun yaptığı gibi dünyevî maslahatlara ilişkin eylemlerinden güzel bulduklarında (ıstıksân) ona uymasına engel değildir. Nitekim hala yaptığı gibi Avrupa uygun gördüğü şeylerde başkalarına uyarak bugünkü seviyesine çıkmıştır, ona göre. Hak, insanlarla değil, bilakis insanlar, hakla bilinir. Nebiyy-i Zîşan (S.A.S.)’in buyurduğu gibi, "Hikmet, müminin yitiğidir, nerede bulursa alır.’ Hayreddin’in Batı’dan alacağı, tamamıyla objektif ve metodolojik husus lardır; örneğin zamanında Gazâlî, Yunan felsefesinden aldığı mantı^ ehl-i sünnet kelamının hizmetine sokmuştu.
Hayreddin (1986: 92), Batılı yeniliklerin benimsenmesinde ölçüyü voç cek bıd'at kavramını açıkça kullanmasa da Arapça metinde geçen istihsı
(güzel bulma) kavramı, bid’at-ı haseneye işaret eder. O, tezini temelle^, dirrnek için Maliki ve Hanefi iki fakülten alıntı yapar. Birincisi klasi]< Maliki fulohasmdan Muhammad b. Yusuf ‘Abdari Mevvâq (0.145,) Sünenü’l-Mübtedîn isimli eserinde, Müslümanların, doğrudan şeriata aykırı düşen haram şeylerde yabancılara benzemekten yasaklandığım, ancak yabancıların mendup, vacip veya mubah olarak yaptıkları şeylerin sadece onların eseri olmasından dolayı terk edilemeyeceğini, çünkü şeriatın Allah’ın izin verdiği şeyleri yapanlara benzemeyi yasaklamadığım ifade eder. Hayreddin'in ikinci olarak atıf yaptığı, Osmanlı’da da çok sayılan İbni ‘Abidîn, Reddü’l-Muhtâr '\s\vcA\ kaynak eserinde kulların salahıy. la ilgili hususlarda yabancılara benzemenin zararlı olmadığını belirtir. Ali Süavi’nin usul-i fıkıh ilkelerini Batılı metodoloji vasıtasıyla yeniden yorumlama projesi, muhtemelen takdirle andığı Hayreddin’in bu vizyonundan mülhemdi (Çelik 1994: 594).
Namık Kemal (2005: 163, 360), Hayreddin’in yaptığı gibi fıkhî-teorik bir tartışma yerine somut örnekler üzerinden bid’at kavramını açıklayarak aynı anlayışı savunur. O, öncelikle gerçekçi bir tutumla Batı-egemenliğindeki bir dünyada ayakta kalmak için gerekenin yapılmasından başka çare olmadığını vurgular. Ona göre mademki dünyaya mutlak galebesi teslim edilen medeniyet dünyasını tuttuğu yoldan çevirmeye güç yoktur; arada kendi hakkımızı kaybetmeksizin o yola uymak zorunda olduğumuzu bilmeli ve çekingenliğimizi atarak bu zorunluluğun gereklerine uygun davranmaya çalışmalıyız. Ona göre medenileşmeye azimli uluslar, binbir kusur ve arızayla malul Avrupa medeniyetini tamamıyla taklit etmek zorunda değildirler. “Babalarımızdan gördüğümüz dışında her şey bid’attır; dersler, bilgiler, kitaplar, makineler, icatlar ne işe yarar?” diyen Hintliler, Cezayirliler gibi sömürge haline gelerek özgürlüğü kaybetmek insanlığın şanına yakışmaz. Zira ekonomik ilkeler gibi birtabm İlmî gerçekler vardır ki dünyanın hiçbir yerinde değişmez. O yüzden medeniyetin gelişmesini istiyorsak, der Kemal, bu tür yararlı gerçelderi ve buluşları bulduğumuz yerden alırız.
İstediği Meclis-i Şûra-yı Ümmet’i de bid’at olarak görenlerin olduğunu belirten Namık Kemal (1327: 180) sorar; “Ne yapalım? Endülüs’te Melik Cevher böyle bir meclis ilan ettiği zaman acaba bid’at olduğunu düşünmemiş miydi? Vapvd: • ' l''ö’at, almayalım da Yunanın limon kayıkları Girit’i mi z:r han medenileşme için Çinlilerden
dansım, evlilik yöntemini taklit etmeye de hiç mecbur değiliz. replika telefonlar Ona göre kendi ahlakımızın kayıtlan, kendi aklımızın ilkeleri, medeniyetin eserlerinin detaylarına fazlasıyla yeterlidir. Kemal (2005; 218, 219, 360), İngiliz medeniyetinin madden olumlu yüzüne karşılık manen olumsuz yüzünü vurguladıktan sonra Osmanlı-İslam topluluğunun manen iyi durumunu tasvir eder ve arkasından bunun bir de maddî gelişmeyle tamamlandığı takdirde “medeniyetimiz ne hale gelir?” diye sorar. İslam şeriatının kurtarıcı kaideleri ve halicin olağanüstü kabiliyeti muvacehesinde gerektiği gibi bir reform programı yürütüldüğü takdirde zamanında birçok kadim medeniyetin boy attığı Osmanlı ülkesinde iki asır içinde örnek bir medeniyet vücuda getirmek işten bile değildir ona göre.
Sonuç olarak zamanla İslam dünyasındaki aydınlar Batılı bilim ve tekniğin ilk başta göründüğü gibi değerden-bağımsız, evrensel olgular olmadığını anlamaya başladılar. Bu durumda ayrıca bir tercih gündeme geliyordu. Batı medeniyetinin değer-yüklü de olsa tercih edilebilecek yönü neydi? Şinasî gibi daha evrensel-seküler yönelişli son Osmanlı aydınları, konuya farklı yaklaşarak “Asya’nın akl-ı pîrânesi ile Avrupa’nın bikr-i fikrini mezcetmek”ten bahseder (Okay 1989: 29). Maalesef Şinasî felsefî şiirleri dışında düzyazılannda bu sözüyle kastettiğine açıklık getirmez. Ancak onun mezcetmeyi hedeflediklerini “Doğu’nun bilge aklı ile Ba-tı’nın orijinal fikri” veya kısaca çağımızda da ifade edildiği gibi “Doğu’nun bilgeliği ile Batı’nın bilgisi” olarak ifade etmek mümkündür (Coomaraswamy 1943).
Medeniyetsel eklektisizm konusunda gündeme gelen üçüncü kritik soru, değersel ahlakın bile İslam dünyası tarafından korunmaya değer olup olmadığı idi. Ahmed Midhat’a göre her iki medeniyetin maddî ve manevî meziyetleri vardır. Ferdî ve İçtimaî ahlak üzerine odaklanan Doğu medeniyeti, buna karşılık son asırlarda maddî terakkiyi ihmal etmiştir. Tam aksine Batı ise maddiyatta inanılmaz ilerleme kaydederken ahlaken gittikçe çökmüştür. Namık Kemal (2005: 218) de İbrefXek\ yazılarından birinde Londra örneğinde medeniyetin olumlu yönlerini saydıktan sonra “Vaha medeniyet oralarda dahi bütün bütün nekaisten beri değildir" diyerek aynı noktaya dikkat çekiyordu. Şu halde müstakbel medeniyet, Midhat’a göre Batı'nın maddiyatıyla Doğu’nun maneviyatının sentezine dayanacaktır. Dahası Midhat, Stockholm’deki Oryantalistler Kongresi’nde karşılıklı olarak bu sentezi, sadece Doğu değil, Batı için de belki de mümkün tek çıkış yolu olarak gösteriyordu (Okay 1989; 31).replika telefonlar yazdı..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder